Araştırmalar aldatmaların / üçüncü kişilerin, kişilik bozuklukları, kişilerin benlik saygısının düşük olması, olumsuz çocukluk deneyimleri gibi pek çok faktörün bu durumu ortaya çıkardığını öne sürmektedir. Sebebi her ne olursa olsun ilişkilere ve evliliklere damgasını vuran bu durumun özellikle de çocuklar üzerine olan etkilerini klinik örneklere başvurarak ele almak ve bu konudan genel sonuçlara ulaşmak yerine her kişinin kendi biricik hikayesinde özenle ve hassas bir biçimde ele alınması gereken bir konu olduğunu vurgulamak isterim. Bu genel konudan genel geçer kanılara ulaşmak kişilerin hikayelerindeki biricikliği göz ardı ederek indirgemeci bir bakış açısıyla bakmaya neden olacağından anonimliği korunmuş ve bir miktar değiştirilmiş örnek olaylar üzerinden aktarmak istiyorum.
Bu ilişkilerin içine sıkışmış kalmış çocukların farklı semptomlarla psikoterapiye başvurduğu görülür çoğu kez. Terapi odama her birinin geliş sebebi özel ama başka sebeplerle gelmiş olan çocukların analizleri yapıldığında soruna teşkil eden durumun altından çocuğun bir şekilde ebeveynlerinin birinin kandırıldığını öğrenmesi çıkabiliyor. Bu sebeple ozellikle hiperaktivite, dikkat dağınıklığı, bilişsel becerilerde gecikme, psikosomatik cilt hastalıkları, yeme bozuklukları tanısı alan çocukların aile ilişkileri ivedikle incelenmelidir. Çocuklar biz yetişkinler gibi dertlerini anlatamadiklarindan annemin telefonunda başka bir adamla sarılırken fotoğrafını gördüğüm için üzgünüm diyemezler. Annemin babamı kaldırdığını biliyorum diyemezler. Babamın anneme yalan söylediğini biliyorum diyemezler. İşte bütün bu diyemedikleri farklı semptomlarla klinikte bize gelmelerine sebep olur: dikkat eksikliği, hiperaktivite uyum bozukluğu, davranış bozukluğu, kıskançlık gibi…
Sağlıklı ilişkilerde görmeyi arzu ettiğimiz üçgen ilişkilerdir. Anne baba arasında özel ve ikili ilişkinin varlığını çocuklar üç-altı yaş arası Freud’un ödipal dönem olarak adlandırdığı dönemde kabul ederek kendisnin ancak bu ikili ilişksinin üçüncüsü olabileceğini anlamasıyla nesil farkı dediğimiz kavrayışa erişir. Çocuk annesinin veya babasının tek aşkı olmadığını anladığında olgunluğa erişmiş olur. Ne annenin ne de babanın sevgilisi olamayacağı onların arasında kendisiyle kurduklarından farklı ve ayrıcalıklı bir ilişki olduğunu anlar ve aşk nesnesinin ancak ve ancak dışarıdan bir üçüncü kişinin olabileceği bilincine ulaşır. Sosyal olarak dışarıya açılmanın yolu da böyle mümkün olmaktadır. Fakat ikilik içinde seyreden bir ilişkinin içinde kalmış olmak ebeveyne istemediği ilişkiden çocuğu araya koyarak mesafe alma fırsatı sunsa da çocuk için özellikle de ödipalitenin yeniden canlandığı ergenlik döneminde bir ebeveynin yani ötekinin uzantısı şeklinde aşırı uyum getirici veya bu ikilikten kendini uzaklaştırmak istercesine davranış bozukluklarına yönelimi getirebilir.
Alakasız görünen bazı semptomları çocuğun hikayesi içinde metaforik olarak anlamlandırabilmek için bir psikoterapist olarak bizlere çok iş düşüyor. Çünkü semptomlar ancak anlaşılabildiğinde çocuk için geliştirici sonuçlara ulaşabilmeyi ve patolojiden uzaklaşabilmeyi mümkün kılıyor.

Ofis telefonu bir mesai saati dışında ısrarla çaldığında karşı tarafta bulduğum telaşlı ebeveynler mümkün olan en kısa sürede çocuklarını getirmek istediklerini söylemişlerdi. Durumu anlamaya çalıştığımda çocuğun iki kez evden izinsizce para çalarak arkadaşlarıyla marketten gelişigüzel alışveriş yaptığını dile getiriyorlardı. Arkadaşlarıyla iyi düzeyde sosyal ilişkilere sahip bu çocuk daha çok liderlik ederek yönetme davranış örüntüleri sergiliyor bir bakıma diğerlerine el koyuyordu. Geceleri annesiyle uyuyor ve yalnız uyumaktan korkuyordu. Bu yönüyle annesine de bir bakıma el koymuş gorunuyordu. Annesi babasıyla yatmak istemediği için, sorun çıkmasın diye sözde annesini koruyordu. Çiftin mahrem hayatı sekteye uğramıştı ve annenin evlilik dışı ilişkisi vardı. Annesiyle bu yakınlık içinde kalmış bu çocuk annesini babadan da çalmıyor muydu? Ama annesinin gizli hikayesini / babasından kaçmak için kendisinin bilinçdışı bir şekilde kullanıldığını da biliyordu. Buradaki çalma eylemi metaforik olarak bu durumu simgeliyor ve ruhsal olarak bu hırsızlığa dair bilinçdışı cezalandırılma arzusu ise onu gerçek ve somut bir çalma eylemine yönlendiriyordu. Belki böylece ceza alması mümkün olacak ve bu iç suçluluk bir miktar yatışacaktı.
Bu yaşantı örnegiyle evlilik dışı ilişkilerin çocukları bu davranışlara yönelttiğini iddia edemeyiz elbette ki. Fakat çocuk ve ergenlerin bazı semptomatik davranışlarını derinlemesine incelediğimizde ve kendi hikayesi içinde anlamlandırmaya çalıştığımızda ebeveynin ilişkilerinde çocuklarına yüklediği bazı sorumluluk, atfettikleri anlam ve evlilikleri içinde çocuklarını konumlandırma şekilleri bir diğer ifadeyle çocuklarına bakışları onların da kendilerine ilişkin algılarını ve patolojik bir durum söz konusu olduğunda da geliştirdikleri semptomları belirleyebilmekte. Bu yönüyle çocuklar ve ergenlerle çalışmak aynı zamanda aileyle de sistemli bir şekilde çalışmayı gerekli kılmaktadır.
Psikanalist Lacan’ın da ifade ettiği üzere tek başına bir çocuğun semptomu yoktur. Çoğunlukla çocuğun kliniğe başvururken getirdiği semptom aynı zamanda ailenin semptomudur. Bu nedenle incelikli ve derinlemesine bir yaklaşımla duyguları işlemeyi olanaklı kılan ve anlamlandıran bütünsel ve nitelikli bir çalışma semptomları sağaltmada etkili olabilmektedir.
Yazan: Sibel Zeynep Taşkın